İstanbul, Bursa, Edirne gibi devlet sanatının yoğunlaştığı merkezlerden 1000-1500 km. uzaklıkta bulunan ve bu nedenle devlet sanatının her türlüsünün mahalli bir üslûba büründüğü Urfa῾da yetişen ve bir ömre sığmayacak derecede çok sayıda eser veren Behçet Efendi 1893 yılında Urfa῾nın Kaleboynu mahallesinde doğdu. Peygamber Efendimizin sancaktarı Ebu Eyyüb el Ensari῾nin torunlarından olan günümüzden 400 yıl kadar önce Arap yarımadasından gelerek Urfa῾ya yerleşen Arabizadeler ailesinden Hamid Efendi῾nin tek evladıdır. (Bu aile günümüzde de ‴Arabizadeler‴ lakabıyla anılmakta ve ‴Görgün‴ soyadını kullanmaktadır)
Küçük Behçet, kendisinde sezilen kabiliyet nedeniyle 13-14 yaşlarında iken Şer῾i Mahkeme῾de kâtip bulunan akrabalarından birinin yanına babası tarafından Hüsn-i Hat öğrenmeye verildi. Bu zatın yanında ilk bilgilerini alan Behçet, sanatında büyük ilerleme kaydetti ve hocasını geçti. Kendisinin daha usta birinin yanına verilmesine gerek duyuldu. Şer῾iye῾de kâtip hoca Behçet῾i, aslen Mardin Beylerinin torunlarından olan, hüsn-i hattın her çeşidinden icazet almış, icazet vermiş, şair-musikişinas Lobut Beyzade Ahmet Vefik Efendi῾ye götürüp; ‴-Ahmet efendi, işte sana kabiliyetli bir genç, ben bildiklerimi öğrettim, gerisi sana kalıyor‴ diyerek teslim etti.
Behçet, Ahmet Vefik Efendi῾den Halil-ür Rahman Medresesinde Hüsn-i Hat öğrenmeye başladı. Bir gün ders sırasında hocasına;
‴-Hocam, yazıyı yazarken kalem kâğıt üzerinde yürüdüğünde cızırtıya benzer sesler çıkartıyor, bunun sebebi nedir? diye bir soru yöneltti. Şair olan Ahmet Vefik Efendi hemen,
‴Kalem yazar, feryad eder mürekkeb
Kurtar beni cahiller elinden Yareb‴
mısralarıyla bu soruya veciz bir cevap verdi. Hocası tarafından cahil bulunmasına çok içerlenen Behçet daha büyük bir azimle işe sarıldı ve hocasını geçmeye karar verdi. çok güzel kompozisyonlar üreterek icazetnamesini aldı.
Behçet Efendi 17 yaşında evlendi. Üç çocuk sahibi iken 24 yaşında I. Dünya Harbi sırasında askere alındı. Medine῾de 5,5 sene askerlik yaptı. Burada bulunduğu sırada Peygamber Efendimizin makamına İstanbul῾dan gönderilen yazıları işledi ve kendi yazılarından yazdı. Bu yazılarının başında Urfalı şair Nabi῾nin,
‴Sakın terk-i edebden kûy-i mahbûd-ı Hüdâdır bu
Nazargâh-ı İlâhidir Makam-ı Mustafadır bu‴
dizeleriyle başlayan meşhur kasidesi gelmektedir. Ancak bu güzel eser son yıllarda Mescid-i Nebevi῾nin duvarlarından sildirilmiştir.
Medine῾deki bu hizmetlerinden dolayı Fahri Paşa tarafından fırka yazıcılığına alındı ve kendisine Peygamber Efendimizin Sakal-ı Şerifleri hediye edildi. Bugün Urfa῾da çarhoğlu Camiinde Ramazan aylarında ziyarete açılan Sakal-ı Şerif. Behçet Efendi῾ye Medine῾de hediye edilen Sakal-ı Şeriftir.
Behçet Efendi askerlik dönüşünde Urfa῾daki bazı mekteplerde meşk verdi. Harf inkılâbından sonra hat sanatında görülen duraklama safhasında bir müddet işsiz kaldı, zor günler geçirdi. Geçimini temin maksadıyla Urfa῾da Tekel memurluğu görevine başladı. 40 yaşlarında Urfa῾nın Siverek ilçesine aynı görevle nakledildi. Siverek῾de 1 yıl çalıştıktan sonra istifa ederek Urfa῾ya döndü. Urfa῾nın ‴Bahçeler‴ mevkiindeki vakıf bahçesinde bahçecilik yapmaya başladı. Müzikle ilgilendi. Hocası Ahmet Vefik Efendi gibi iyi bir müzik bilgisine ve kulağına sahip idi. Urfa῾mızın tanınmış gazel ustalarından merhum ‴Kel Boze‴nin [Bozan Hafız) oğlu gazelhan merhum Ahmet Uzungöl, Behçet Efendi῾nin çok iyi bir gazel ustası olduğunu, meclislerde bilhassa segâh ve kürdi gazelleri çok güzel okuduğunu bir sohbetimiz esnasında bana anlatmıştır.
Behçet Efendi῾nin memuriyetten istifası sanat hayatında bir dönüm noktası olmuş, o güne kadar mahdut sayıda eser veren bu zat bundan böyle geçimini temin maksadıyla yazıya daha sıkı sarılmaya başlamıştır. Elimizdeki mevcut eserlerinin büyük bir kısmimi 940῾lardan bu yana tarih taşımasının nedeni de bu olmalıdır.
Kendisine, ‴-Bu güzel yazıları nasıl yazıyorsun?‴ diye soranlara büyük bir tevazu ile ‴-Ben yazmıyorum, yazdıran yazdırıyor, bu sanat bana Cenab-ı Allah῾ın bir lütuf ve ihsanıdır.‴ cevabını verirdi.
Bugün Urfa῾nın bütün camilerini, çok sayıda ev ve dükkânlarını ‴Behçet Arabi‴ imzalı yüzlerce levha süslemekte, yüzlerce mezar taşında yazıları bulunmaktadır. Bazı yazı kompozisyonları Sebil῾ür Reşad ve Hilal mecmualarında çıkan Behçet Efendi῾nin 1960 yıllarında Hilal takviminde bazı güzel yazıları yayımlanmıştır. Türkiye ve diğer bazı İslâm ülkelerine dağıtılan bu takvimler, o yıllarda İslâm âleminde büyük ilgi görmüş, bu hizmetinden dolayı Behçet Efendi birçok tebrik almıştır. Bu gün bile bazı firmalarca yayımlanan ve hat sanatının güzel örneklerini içeren kartpostallarda kendisinin eserlerine yer verilmektedir.
Mareşal Fevzi çakmak῾a ve Diyanet İşleri eski Reisi Ahmet Hamdi Akseki῾ye göndermiş olduğu levhaları çok beğenilmiş ve bu zatlardan takdir ve teşekkürlerini belirten mektuplar almıştır.
Behçet Arabi῾nin Urfa dışında da çok sayıda eserinin mevcut olduğu tahmin edilmektedir. İstanbul Ayasofya Camii mihrabının sol tarafında ve Üsküdar῾daki Özbekler Tekkesi῾nin mihrabında birer levhasının asılı olduğu genç araştırmacı-hattat Urfalı Halil Adnan Alpay tarafından tespit edilmiştir.
Behçet Arabi῾yi yüzyılımızın önemli hattatları arasında zikretmemize belki imkân yoktur. Ancak, hat sanatının örneklerinden yoksun bulunan Urfa῾da yetişmiş olması, askerliğini yapmış olduğu Medine ve Bediüzzamn Said-i Nursi Hazretlerinin mezar taşını yazmak için götürüldüğü Adana hariç, ömrü boyunca Urfa dışına çıkmamış olması göz önünde tutulacak olursa sanat dünyasındaki yeri daha da yüceleşecektir. Zira Urfa camilerinde kendisine ilham verecek bir tek yazının dahi bulunmaması, İstanbul, Edirne, Bursa gibi hat sanatının doruk noktasına ulaştığı şehirlerdeki yazıları inceleyememiş olması Behçet Efendi῾nin en büyük şanssızlığı olmuştur. Belki Diyarbakırlı hemşehrisi rahmetli Hamid gibi kültür ve sanat merkezi İstanbul῾a yerleşebilseydi, oradaki sanat çevresine girse, muhteşem eserlerden ilham alabilseydi sanatında daha da ileriye gidecek, şüphesiz önemli bir yer işgal edebilecekti. Hamid῾i Hamid yapan İstanbul olmamış mıydı?
Acaba üstad İstanbul῾a yerleşmeyip Diyarbakır῾da kalsaydı bu olgunluğa erişebilir miydi?
Yazmış olduğu nefis bir yazıyı sabahleyin eline alıp bazı tanıdık kişilerin kapısını çalarak 5-10 liraya satan, çoğu kez satamadan eve eli boş dönen Behçet Efendi bu durumdan yılmaz, yazar, yazar, tekrar yazardı.
Zamanında çini mürekkebi bulunmasına rağmen buna itibar etmez, geleneği sürdürerek mürekkebini bizzat kendisi hazırlardı. Zeytinyağı kandilini etrafı kapalı bir sacın altında yakar, bunun saca yapışan işlerini kazıyarak toplar, sonra bu isleri, yakarak kararttığı pirinçle birlikte iyice döver, sonra bunları kayısı ağacı sakızıyla [erik pisi) uzun müddet karıştırmak suretiyle kaynatırdı. Mürekkebe parlaklık versin diye bazen bu karışıma kaynama safhasında soğan kabuğu da ilave ederdi. Elde ettiği bu mürekkep gayet parlak ve uzun ömürlü olur, su ile dahi çıkmazdı.
Behçet Efendi, kufi hariç, nesih, sülüs, divani ve rıkâ gibi yazı çeÅŸitlerini büyük bir baÅŸarıyla kullanmış, ancak en çok celi sülüs ve celi ta῾lik tarzında eserler vermiÅŸtir. Bilhassa celi sülüs tarzındaki ‴Aman Ya Muhammed‴, ‴El Ä°zzetü Lillah‴, yıldız ve tuÄŸra ÅŸeklindeki ‴Kelime-i Tevhid‴ ile ‴Ve Hüve Âla Külli Åžey῾in Kadir‴ kompozisyonları kendisinin beÄŸenerek ısrarla kullandığı yazılarındandır.
Celi sülüs levhalarında celi divani, celi ta῾lik levhalarında celi ta῾lik imza kullananan Behçet Efendi, her levhasının altına rıkâ ve divani tarzlarda ay, gün ve tarih yazar, eserinin sol tarafına ta῾lik tarzda ‴Urfa‴ yazmayı da hiç ihmal etmezdi.
Ahmet Vefik Efendi῾den icazet alan Behçet Efendi, sanat hayatı boyunca kimseye icazet vermemiştir. Kendisinden Dr. Münib Görgün (Arabizade) ve Mahmut Dörtbudak (öğretmen) meşk almışlar, ancak üstadın vefatı neticesinde her iki öğrenci de çalışmalarını icazet seviyesine kadar getirememişlerdir. Her iki hattat da icazetsiz olmalarına rağmen bugün hat çalışmalarını sürdürmektedirler. Dr. Münib Görgün Urfa῾da inşa edilen camilerin duvar yazılarını yazmakta, Mahmut Dörtbudak ise kâğıt üzerine levhalar yazmaktadır.
1965 yılında Urfa῾da vefat eden Behçet Efendi Harran Kapıdaki aile mezarlığına defnedilmiştir. Allah rahmet eylesin.
Kaynak: A. Cihat Kürkçüoğlu, Urfalı Hattat Behçet Arabi, Şanlıurfa Belediyesi Kültür ve Eğitim Müdürlüğü Yayınları, 1997.
Paylaşım için A. Cihat Kürkçüoğlu῾na teşekkür ederiz.