Hattat Hüseyin Kutlu῾nun beş yılda yazdığı Kur῾an-ı Kerim, okuyucuya sunuldu. Estetiği ve okunuşunun kolaylığıyla dikkat çeken Kur῾an-ı Kerim; kâğıdı, cildi, süslemesiyle Türkiye῾de ilk kez bu kalitede basılıyor.
"Kur῾an-ı Kerim, Mekke῾de nazil oldu, Kahire῾de okundu, İstanbul῾da yazıldı." İslam dünyasında bir yaygın kanaati dillendiren bu söz, Türklerin hüsn-i hatta (güzel yazıda) ulaştığı zirveyi gösteriyordu. İstanbul, Osmanlı döneminde hat sanatının merkezi durumundaydı. Harf inkılabıyla bir duraklama dönemi yaşansa da İstanbul bu özelliğini bugün de sürdürüyor.
"Kur῾an İstanbul῾da yazıldı." gerçeğinin günümüzdeki altın halkalarından biri Hüseyin Kutlu. Yaşayan en büyük hattatlarımızdan...
Kutlu Hoca, bugünlerde apayrı bir mutluluk yaşıyor. 5 yılda tamamladığı el emeği, göz nuru Mushaf-ı Şerif, Kaynak Kültür Yayın Grubu bünyesinde yer alan Define Yayınları῾nca yayımlandı. İlk olarak büyük boyda, kutu içinde okura sunuldu. Özel baskı için asitsiz, aharlı kâğıt, hakikî deri cilt kullanıldı. Kur῾an-ı Kerim, Türkiye῾de ilk kez bu kalitede basılmış oldu.
Hz. Ali, hattatların piri
Allah kelamına duyulan saygı ve Kur῾an῾ı en güzel şekilde yazma gayretleri hat sanatını ortaya çıkarmış. Daha sonra buna bağlı olarak tezhib, ebru, cilt sanatları doğmuş. Hüseyin Kutlu Hoca, Kur῾an῾ı en güzel şekilde yazma gayretinin Hz. Peygamber döneminde başladığını söylüyor: "Efendimiz (sas) daha Kur῾an-ı Kerim inerken vahiy kâtiplerine bunu yazdırıyor. Onlara tariflerde bulunuyor. "Mim῾in gözünü kör etme, sin῾i uzat" gibi. Yani yazının güzelleşmesi hususunda tavsiyeleri var. Hz. Ali efendimiz ashab-ı kiram içerisinde en önemli vahiy katiplerinden ve yazısı en güzel olanı. Onun için hattatlar da Hz. Ali efendimizi kendilerinin piri kabul eder."
Hattatların en büyük ideali Kur῾an-ı Kerim῾i yazmak. Sanatkâr eğer nesih hattatı ise Kur῾an bu işin zirvesi kabul ediliyor.
Ülkemizdeki en yaygın mushaflar Hasan Rıza Efendi, Kayışzade Osman Efendi, Hamid Aytaç, Hüsrev Altınbaşak ve Mehmet Özçay imzasını taşıyor. Son yıllarda yaygınlık kazanmaya başlayan bilgisayar fontuyla basılmış Kur῾an-ı Kerimlere de rastlamak mümkün.
Hüseyin Kutlu, Mushaf-ı Şerif῾i yazarken ῾acemi okuyucu῾yu düşünerek kaleme aldığını söylüyor. Yazı sürecini ise şöyle anlatıyor: "Hasan Rıza Efendi, Kayışzade Osman Efendi ve Hamid Aytaç hocamızın mushaflarını karşıma açıyordum. Onların üçünü de tetkik ettikten sonra, acemi okurun zor kelimeleri daha açık ve net okuyabilmesi için nasıl yazabileceğimi düşünüp sayfanın tertibini yapıyor, ondan sonra yazıyordum. Sayfanın başını ve sonunu değiştirmemek kaydıyla; sayfa içerisinde kelimelerde icabında aşağıya yukarıya kaydırmalar yapmışımdır."
Hüseyin Kutlu, mushafın basım aşamasıyla da yakından ilgilenmiş. Kur῾an-ı Kerim῾e yakışır bir kalitede bir yayın olması için gösterdiği ihtimamı şöyle açıklıyor: "İslam âlemi üçüncü dünya ülkesi muamelesi görüyor. Vakıa bu. Ben istiyorum ki biz İslam῾ı temsil eden Müslümanlar olarak bu etiketi üzerimizden atalım. Sanatla uğraşan biri olarak ben hisseme düşeni böyle yapıyorum. Bir nevi, dünyaya şöyle sesleniyorum: Ey dünya, bugün bunu yazacak sanatkârlar var. Hâlâ bu gelenek devam ediyor. Müslümanlar bunu en güzel şekilde sanatlı bir şekilde basar, bunu da gör."
Estetik duygumuzu yitirdik
Kutlu Hoca῾nın yüzünde, Mushaf-ı Şerif῾i yazıp tamamlamış olmanın bir rahatlığı ve dinginliği var. Ama diğer yandan toplum olarak her geçen yıl ῾estetik῾ten biraz daha uzaklaşmamız Kutlu῾yu huzursuz ediyor. "Bugünkü nesil itibarıyla kendi medeniyetimizden kopmuşuz. Estetik duygumuzu kaybetmişiz. Bu durum ezanımıza yansımış, musîkimize, giyimimize, ev döşememize... Hatta seyyar satıcımıza bile. Neleri kaybettiğimizin farkında değiliz. Kimse rahatsız olmuyor."
Estetik duygu noksanlığının günümüzde en büyük sıkıntılarımızdan biri olduğuna inanan Kutlu: "Müslümanların ruh berraklığını, rikkati nasıl yakalarız derdinde olmaları lazım. Bizim kültürümüz bunu öğreten bir medeniyettir. Hat, ebru, tezhip gibi sanatlarımız bunun için var. İnsan ruhunun işlenmesi, incelmesi gerekiyor. Bu sanatlar buna vesiledir. İnsan ruhunu kalbini bunlarla incecik tiril tiril bir pozisyonda tutabilir." diyor.
Hüseyin Kutlu Hoca, son yıllarda klasik sanatlarımıza yönelimden memnun, yalnız belediyelerin meslek edindirme adı altında hat kursu açmalarını doğru bulmuyor. Kutlu῾ya göre hat meslekten öte bir gönül işi. Bir edebi, adabı var. Ayak ayak üstüne atarak, ıslık çalarak yazı yazılmaz. Kutlu Hoca, sözlerini şöyle sürdürüyor: "Bu kalem abdestsiz ele alınmaz. Bu kalemin yongaları yere atılmaz. Bir terbiyesi var bunun. Bu sanatlarda esas gaye insanın gönlünü işlemek. İnsan bu sayede ölçüyü, ritmi, sabrı öğreniyor. ruhunu terbiye ediyor."
Felsefe okudu, imamlık yaptı
Hüseyin Kutlu, 15 Ekim 1949 Konya doğumlu. Babası Ahmet Hafız Efendi῾den küçük yaşlarda Kur῾an῾ı okumayı öğrendi. Konya῾da imam hatip okudu. Okuldaki Arapça hocasının kara tahtaya inci gibi döktürdüğü işlek rik῾adan etkilendi. O günden sonra hatta merak saldı. Lise öğrenimi sırasında Batı klasiklerini okudu, bağlama çalmayı öğrendi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümünü kazandı (1967). Aynı dönemde vaizliğe başladı. Devrin birkaç büyük hattatından biri olan Hamit Aytaç῾tan sülüs ve nesih meşk etti (1969). Hattat Hamid῾e devam ederken iki yıl boyunca okula hemen hiç uğramadı. Mezuniyeti bu yüzden 1974῾e sarktı. 1976 yılında Hekimoğlu Ali Paşa Camii῾nde imam olarak görev yapmaya başladı. İstifa ettiği 2001 yılına kadar da bu camide görevini sürdürdü. ῾İslam medeniyetinin merkezi῾ diye tanımladığı cami modelini çeşitli engellemelere rağmen hayata geçirdi. Caminin haziresini düzenledi. Hekimoğlu Ali Paşa Camii῾nin giriş kapısının üstünde bulunan Uygulamalı Türk İslam Sanatları Kütüphanesi῾ni kültür sanat merkezi haline getirdi. Birçok talebe yetiştirdi, icazet verdi. Hüseyin Kutlu hoca Âlvarlı Efe Hazretleri İlim ve Sosyal Hizmetler Vakfı῾nın kurucularından. Kutlu, Çengelköy῾deki evinde vakıf faaliyetleriyle uğraşıp hat çalışmalarına ve öğrenci yetiştirmeye devam ediyor.
Uykularımız kaçmalı!
İnsanın halet-i ruhiyesi kıvamında değilse, yazı iyi çıkmaz. Ne fazla çok tok olacaksın ne
fazla aç. Ne fazla sevinçli olacaksın ne çok hüzünlü... Eğer o demine rast getirip eline kalemi alırsan yazı daha sevimli, daha güzel olur.
Hattatın seyahatte olsa bile kalemi eline alıp oynaması gerekir. Her gün uğraşmazsanız melekenizdeki hassasiyet kaybolur. Hattat beş kilodan fazla bir şeyi kaldırmamalıdır.
İnsanlık hüsn-i hattı Türkler sayesinde öğrenmiş. Ama gel gör ki bu millet bundan haberdar değil. Uykuları kaçması lazım Türk milletinin, İslam âleminin. Ben bundan niye haberdar değilim diye.
Estetik duygusu gelişmiş insanlar bu harfleri okumayı bilmese de hattaki o ahengi, o ritmi, o buudu, derinliği fark ediyor. Benim bütün gayretim, derdim hocalarımızdan aldığımız anlayışı, terbiyeyi bir sonraki nesle aşılamak. Bu sanatlarımız İSMEK gibi kurumlarla mecrasından çıkarılıyor. Hobi gibi görülüyor. Yanlış.
Kaynak: Murat Tokay, Zaman, 23 Ekim 2009, Cuma